Temel ile Fadime tartışıp, kavga etmişler. Kavganın sonunda Fadime odasına çekilmiş, Temel ise evin orta koridorunda öfkeli vaziyette sağa sola gidip geliyormuş. Çok pişman olmuşlar, birbirlerini üzdükleri, kırdıkları için, fakat nefis işte bir türlü bir araya gelerek barışma erdemini de gösteremiyorlar. Çünkü her ikisi de kendini haklı görüyor. Küçücük bir hamleyle kurtulacak evlilikler, bir adımla bitecek küskünlükler o adım atılamadığı için, büyüyor, büyüyor ve -Allah korusun- bazen yuvanın dağılmasına kadar gidebiliyor. İşte tam da burada belki de gizli bir ele, sihirli bir dokunuşa ihtiyaç var. Temel odanın koridorunda dolaşırken bir taraftan da söyleniyormuş. ”Nasıl yaptım ben bu hatayı, neden olmadık sözleri söyledim ki, niye kırdım ben eşim Fadime'yi” diye...
Fadime'nin oturduğu odanın kapısı aralanmış vaziyetteymiş. Odanın önünden geçerken Temel bakmış ki Fadime de aynı pişmanlık duyguları ile perişan bir vaziyette kendi kendine söyleniyor: “Ah” diyormuş neden kırdım incittim ki eşimi, hayat arkadaşımı, neden olmadık sözleri söyledim? Allah'ım, ne olur Hızır (a.s)'ı gönder de bizi barıştırsın” diyormuş. Bu sözleri duyan Temel hemen fırsatı değerlendirmiş ve aralanmış oda kapısından içeriye sanki zorla sokuluyormuş gibi Hızır'a seslenmiş. “Tamam Hızır tamam! Sıkıştırma, iteleyip durma, tamam girip barışacağım şimdi.” odaya girip küskünlüğü bitirmiş. Gençlerimiz tartışıyorlar bazen. Ailede tartışma olur, basit kavgalar olur, sesler yükselir bazen, tansiyon yükselir... Kaprislerimiz, komplekslerimiz, egolarınız ve afra tafralarımız devreye girer... İşte bu gibi durumlarda, bir Hızır gibi yetişivermek gerekiyor. Farkedildiği anda barış için bir kapı aralamak gerekiyor. Efendimiz (s.a.v) öyle yaparmış. Özellikle damadı Hz Ali ve kızı Fatıma’nın hayatında görüyoruz örnekliği. Onlar tartıştığı zaman hemen onların arasında birleştiricilik, barıştırıcılık rolü üstlenirmiş. Peygamber efendimiz (s.a.v) “Bir Müslüman eşinin yüzüne rahmet nazarıyla baksa veya eşler birbirine rahmet nazarları ile baksalar hemen Allahu Teala onlara rahmet eder buyuruyor” ve “Bir Müslüman eşinin elini avuçlarının içine alsa el ele tutuşsa günahları parmaklarından dökülür gider” diye ilave eder.
Gençler arasında bir kavga, tartışma çıktığı zaman anne-babalarımıza, kayınpeder ve kayınvalidelerimize düşen görev; “Bırak da gel ne onun ağzının kokusunu çekiyorsun sana eş mi yok, kocamı yok, sana hanım mı yok?” gibi sözlerle yangına körükle gitmek olmamalıdır asla. Bu durumlarda “Olur evladım, kul kusursuz olmaz... Biz de otuz yıllık kırk yıllık evliyiz. öyle kusurlar, hatalar her zaman olur. Ama hayırlı bir adım atacaksınız; bazen sen konuşacaksın eşin susacak, bazen eşin konuşacak sen susacaksın. Birlikte birbirinize tahammül edecek birbirinizi tamamlayacaksınız!” gibi uzlaştırıcı, kaynaştırıcı ve birleştirici sözler kullanmalılar. Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de “Onlar sizin için örtüdür siz de onlar için örtüsünüz” (Bakara, 2/187) buyurmaktadır. Yani eşler birbirlerini hayatın sıkıntılarına, dertlerine ve günahlarına karşı koruyan bir örtü olmalılar. Sonuç olarak son kalemiz durumunda olan aile ve evlilik kurumunu yaşatmak ve yıkılmasına asla meydan vermemek için müspet düşünmeli, müspet bakmalı ve olumlu davranmalıyız. Cenab-ı Mevlanın “Vedud” isminden tecelliler niyaz ederek sevmeli, sevilmeli ve sevindirmeliyiz. Dua ve niyazımız Rabbimizin yüreklerimize ve ailelerimize muhabbet lütfetmesi üzerinedir.