“Çocuklar donmamış beton gibidir üzerlerine ne düşerse izi kalır,“ der Haim Jinott. Çok anlamlı gelir bana bu cümle çünkü bir çocuğun yetiştirilme şeklini en güzel anlatan cümlelerdendir. Tıpkı bembeyaz yaprakları olan hiç kullanılmamış bir defter gibi… nasıl doldurursanız öyle şekillenecektir. Evet o çocuklar yuvalarımızın en kıymetli misafirleri. Misafir diyorum çünkü onları ağırlayıp, şekillendirip, hayata hazırlayıp, uçuracak olan ebeveynleridir. İlk ders de onlara mutlu olmayı ve kendilerini sevmeyi öğretmek olmalıdır. Onlar dünyanın, mutluluğu, umududur… Dünyanın en güzel şeyidir; çocuk gibi düşünmek, çocuk gibi gülmek, bir çocuğu çok değerli bir cevheri işler gibi işlemek. 

Hayatın bitmeyen hengamesi, koşturması içerisinde, sürekli yenilenen teknoloji, yeniliklerle beraber bu hıza yetişmeye çalışan bizler gibi çocuklarımızın da duygu dünyası maalesef değişiyor. Bizi birçok olumlu duygudan uzaklaştırıyor. Dış dünyaya bağımlı hale geliyoruz ve onları da öyle büyütüyoruz. Günümüzde elbette teknolojiyle beraber yaşamak zorundayız ama bunu onlar için kontrollü bir şekle sokarak izin vermeliyiz. Mutlu olmalarına alan açmalıyız. Eğitim hayatında, geleceklerinden sınavlardan ve kurallardan bıkan, kendi hayatlarını şekillendirmeye çalışan özgür birey olma çabalarını görmezden gelmemeliyiz. Çok daha önemlisi ise, dikkat edilerek, önemsenmesi gereken en önemli unsur, ailelerin en başta kendileriyle ve sonrasında sosyal çevreleriyle ne kadar iyi ilişkiler içinde olduğudur. Çünkü önce aileler iyi olmalıdır. Çünkü kendisine iyi olmayan çevresine iyi olamaz. Kendimiz ile ne kadar iyi olduğumuzun, psikolojik, mesleki ve etik taraflarına bakmak gerekir. Dışarıda hayat o kadar hızlı akıyor ki. Gün içerisinde yaşanan olaylar, hayatımızı kazanmak zorunluluğumuz, iş yerinde geçirdiğimiz zamanımız, ekonomik koşullar, savaşlar, doğal afetler, salgın hastalıklar bizlerden birçok duygumuzu alıp götürüyor. Eksilen bu duygularımızla aile olmaya çalışıyoruz. Evimize bir çok olumlu duygumuzdan eksilterek dönüyoruz. Çocuklarımızın bazen yaşadığı olumsuz duygularına sakin kalamıyoruz, sakin olamama hali tahammülsüzlüğe dönüşüyor. Hal böyle olunca agresifliğimiz çocuklarımıza geçiyor ve tahammülsüz bireyler yetiştiriyoruz farkında olmadan. Sağlıksız ortamdan çıkan ebeveyn çocuğuna ancak sinirli bir halde; komut verir, emir verir, bir şeyleri dayatır. Bu durumda evdeki mutluluk seviyesi de azalır.

Ergen psikolojisi, beyni ve zihni bu durumdan rahatsız olur. Çocuklarımıza sunacağımız imkanları yükseltmek için önce kendimizle iyi olmalıyız. Sonrasında çocuklarımıza iyi gelmeliyiz. Evlatlarımıza hiçbir zaman yüz çevirmemeliyiz. Onları kendi nesline uygun besleyerek, mesleki ve kişisel donanıma sahip olacak şekilde hayatın bir öğrenme yolculuğu olduğunu anlatmalıyız. Çocuklarımızın duygularına dokunabilmeli, onlara yol göstermeliyiz. Çocuklarımızın hataları, yanlışları ve eksikleri elbette ki olacaktır. Bizim onlara anne-baba olarak sabır göstermemiz gerektiğini unutmamalıyız. Unutmayın duygusuna dokunamadığımız çocuğumuzu yetiştiremeyiz, sadece büyütürüz. Onları küçümsememeli, kimseyle kıyaslamamalı, eleştirmemeli, kontrol etmeye çalışmamalı, bir şeyleri dayatmamalıyız. Sevgimizi hissettirmeliyiz, yargısızca, yapabilecekleri üzerinden motive ederek, model almasını sağlayarak, değer vererek ve her koşulda yanında olarak hayata hazırlamalıyız. Hata yapmasına, sorumluluk almasına fırsat sunarak. Çocuklarımızla göz teması kurarak, etkin bir şekilde dinlemeliyiz. Onlarla konuşmalı, onlara neyin yanlış neyin doğru olduğunu anlatmalıyız. 

Herkesin özenle yetiştirdiği çiçek bahçesindeki gülleridir çocuklar. Tıpkı narin bir çiçeğin büyüyebilmesi için su ve havaya ihtiyacı olduğu gibi çocuklarında sevgi ve ilgiye ihtiyaçları vardır. Çünkü, çocuklar da narin birer çiçek gibidir. Çocukların sevgisi henüz çeşitli sebeplerden dolayı kirlenmemiş, tertemiz, katışıksız, saf bir sevgidir. Yalan dolan bilmezler, Kötülük, nedir bilmezler... Kin tutmayı, nefret etmeyi bilmezler. İyiliği, paylaşmayı, dürüstlüğü, sevgiyi, diğer güzel duyguları önce ailesinden, mahalle arkadaşlarından ve okuldaki arkadaşlarından görüp öğrenmeye başlarlar. Çevresindeki insanlardan gördükleriyle şekillenir.  Güzel tutum ve davranışlarla dolu mutlu bir ortamda yetişen çocuk mutlu bir çocuk olarak yetişir. Sevgili ve ilgili mutlu bir aile ortamında büyüyen çocuk, kendisindeki sevgi ve ilgiyi başkalarına aktarmak suretiyle paylaşımda bulunur.  Sevgi saçan yüreğiyle tüm insanlara ve yaratılmışlara sevgiyle yaklaşır.

Bir toplumun aydınlık yarınlara ulaşması çocuklarını yetiştirme tarzına bağlıdır. Sağlıklı bir toplum yaratmak istiyorsak çocuklarımızı sağlıklı şekilde yetiştirmemiz gerekir. Çocuklarımızın sevgi ve ilgiyle yetişmesini ve onlarında kendilerinden sonraki nesillere bunu aktarmalarını istiyorsak; öncelikle biz büyükler sevmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, iyilik yapmayı öğrenmeli, çocuklarımıza güzel örnek olmayı başarmalıyız.