Daha ilk günden beri yazdığım hemen hemen her yazıda, gençliğimize ve eğitimde yaşanılan sorunlara dikkat çekmeye çalışıyorum. Fakat bu sorunların gün geçtikçe daha da arttığına şahit olmak ister istemez can sıkmakta.
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki bizim asıl sorunumuz eğitim sisteminden ziyade eğitim anlayışımızdır. Olmayan eğitim anlayışımız.
Bilindiği gibi eğitim, klasik olarak ilk ailede başlar.
Ailede başlayan bu eğitim ilkokul çağlarından itibaren devlet bünyesine geçip, çok değerli öğretmenlerin tezgâhlarına gelmektedir. Sonrasında üniversite, iş hayatı…
Ve derken bu evlatlarımız bir aile kurar ve onlar da yeni nesilleri yetiştirmeye çalışır.
Bu döngü belki de kıyamete dek böyle devam edecektir.
Bu döngü içerisinde ivedilikle değiştirilmesi gereken en mühim şey…
"eğitim anlayışı"
olmalıdır.
Aile olarak yetiştirdiğiniz çocuklarımız tamamen eğitimden uzak bir şekilde yetişmekte.
Sosyal hayata uyum sağlayamayan, merhamet, acıma duygusu, başkası için üzülme, başkası için sevinme duygularından yoksun, demokrasi nedir bilmeyen, adalet nedir öğrenmeyen, eşitlik, saygı, sevgi, hoşgörü, empati gibi bizi biz yapan özelliklerden mahrum edilmiş bireyler yetiştiriyoruz. Toplumsal birey olmayan yahut olamayan, tamamen "bencil" bir yaşantı tarzıyla büyüttüğümüz bireyler gitgide artmakta.
Kreşlerden itibaren sosyal projelerde görev alan,
Toplumla bütünleşmiş,
Değerler eğitimi ile donatılmış
Fen ilimleriyle çağı yakalamış, toplumsal yaşama adapte edilmiş bireyler yetiştirmemiz gerekmekte.
"Benlik" elbisesini giydirmediğimiz
Adalet, demokrasi, eşitlik, saygı, sevgi, hoşgörü gibi değerlerimizi "kavram" anlamları dışına çıkarıp tamamen hayatlarının merkezine alarak yetiştirdiğimiz bir nesil hareketine ihtiyacımız var.
İşte o zaman istikbalimiz parlak, çağımız insancıl, kadim medeniyetimiz yol gösterici olacaktır.
Aksi halde mi?
Kuşak çatışmasının olduğu,
Milli duruş ve görüşün olmadığı,
Saygı, sevgi ve hoşgörünün mumla arandığı,
Herkesin birbirini tamamen materyalist bir düşünce içerisinde düşündüğü ve tarttığı,
Rüşvetin, hırsızlığın, rantın, adam kayırmacılığının tavan yaptığı
Taciz, tecavüz haberlerinin manşetleri süslediği, çocuk istismarcılığının gün geçtikçe arttığı,
Kadına şiddetin görmezden gelindiği,
En kötüsü de tüm bunların cezalarının caydırıcı olmadığı bir topluma doğru hızlı bir şekilde koştuğumuz ve koşacağımız gerçeğidir.
…
“Neme lazım’ cılığın” hayatımızın merkezinde olmadığı
“Ye kürküm ye” sezonlarının hiç görünmediği
“ben” den öte “biz” duygularıyla hareket edildiği
Kadim medeniyetimizden aldığımız ışıkla çağımızın ve istikbalimizin gerekleri doğrultusunda azimle çalışılan
“Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur”
Sözü doğrultusunda çaba ve gayret içerisinde olunduğu
Bir toplum olmadı ümidi ve temennisi ile…
Ne mutlu geçmişinden aldığı ışıkla geleceğini parlatan, istikballerini zirveye taşıyanlarına.
Kusurumuz olduysa affola.