Ayşe kadın ve üç yaşlarındaki çocuğu saklambaç oynarlar.
Önce Ayşe kadın saklanır.
Tabiki kolay bir yere saklanır.
Hatta saklanmış gibi yapar.
Ve çocuk çabucak annesini bulur.
Annesi de biraz gerçeklik katmak adına şaşırmış gibi yapar ve bu şaşkınlığı gören çocuk da mutlu olur.
Ardından üç yaşlarındaki çocuğa saklanma sırası gelir.
Ve Ayşe kadın gözlerini kapatıp saymaya başlayınca üç yaşlarındaki çocuğu da koşarak salondaki halının altına girmeye çalışır.
Başını halının altına saklar lakin poposu dışarda kalmıştır.
Ayşe kadın da salona geldiği zaman çocuğunun halının altından dışarı tasan poposunu görmesine rağmen sesli bir şekilde "aaa neredeymiş benim minik çocuğum. Hiç ortalıkta görünmüyor " diye söylenirken kendisinin görünmediğini zanneden çocuk da halının altında kıkır kıkır güler.
....
İşte maalesef bizlerin işleri de tam olarak böyle!
Ayaklar koşma derdinde değil,
Başlar düşünme derdinde değil.
Kimisi görünmediğini zannediyor.
Kimisi de görmüyormuş gibi yapıyor.
Kimisi işini "layıkıyla" yaptığını zannediyor,
Kimisi ise yapılmayan işi çeşitli sebeplerle görmezden geliyor.
Velhasıl her şeyimiz kağıt üzerinde on numara.
Uygulamada sıfır!
...
Yani velhasıl bizler ne söylemlerimizde ne de yaşantımızda samimi değiliz.
Her zaman öyleymiş gibi görünüyor, öyleymiş gibi yaşıyoruz.
Maalesef...
Fırsatçılıktan şikayet eden Ali dayı, ilk fırsatta bütün ürünlerine olması gerektiğinden daha fazla zam yapıyor.
Sebebi mi?
"Bu malzemenin yerine bir daha aynı malzemeyi alamam ki ama ne yapayım " inanışı sebebiyle.
Devletteki liyakatsizlikten dem vuran Kürşat amca, imkanı bulur bulmaz sırf arkadaşı diye iş başvuruları arasında "geçmiş ve tecrübeye" bakmadan kendisinin tanıdığını alıyor.
Torpil, adam kayırmacılıktan defalarca kez söylenen, hemen hemen her mecliste, her kahve masasında ağız dolusu saydırarak bu durumu eleştiren Ahmet ise eşini, dostunu bir işe sokarken ilk olarak bir tanıdık var mı acaba sorusuna cevap arayarak torpil bulma peşine düşüyor.
Yani hiçbirimiz samimiyetimizle var olmamışız.
Aksine her daim riyakarlıkla ayakta durmaktayız.
...
Velhasıl devleti bir eve benzetecek olursak sahip olduğumuz ana unsur "değerler" bu binayı ayakta tutan kolonları olmakta. Yaşantımızda oluşturduğumuz samimiyet çerçevesindeki hal, hareket ve davranışlarımız bu binayı ve kolonları oluşturan beton ve demir malzemesidir.
Sizler de hak verirsiniz ki binanın yıkılması için her ne kadar bir etkiye uğraması gerekse de kolonlar ve duvarlar ne kadar çok çürük olursa dışarıdan herhangi bir etki olmasa bile o bina her an yıkılabilir.
Binanın yıkılmaması için zemin, taşıyıcı kolonlar ve de kullanılan malzemeler hepsi layıkıyla oluşturulmalıdır.
Aksi mi?
Defalarca kez acı bir şekilde tecrübe ediyoruz!
Hani hepimiz konuşmalarımı arasında bazen dillendiriyoruz.
Bazı deyimlerimiz, atasözlerimiz dillere pelesenk olmuş vaziyette.
Mesela;
Herkes kapısının önünü süpürse tüm sokak temiz olur.
Mesela;
Değiştirmek istediğin bir toplum için önce kendini değiştirmelisin.
Gibi gibi uzar gider.
Bizlerde en büyük sıkıntı, bir şeylerin değiştirilmesini, değişmesini isterken kendimizi sabit tutarak değişimi istiyoruz.
"Hareket etmemeliyim ama aynı zamanda ilerlemeliyim."
İlginç bir şey tabiki.
Ama maalesef ilginç olduğu kadar acı ve acınasıca bir durum.
...
Ne mutlu!
Söylenmesinin önemi kadar yerinde ve zamanında söylenmesinin de ehemmiyetini bilerek doğruları haykırana,
Ne mutlu!
Komşusunun camındaki kirden önce kendi camının kirine odaklanana,
Ne mutlu!
Hayatının her alanına yani bir nevi hayatının merkezine hak ve hakikati konumlandırana,
Ne mutlu!
Fanatizmden olabildiğince uzak kalıp her daim akıl ve vicdan doğrultusunda seçim yapabilene
Ne mutlu!
Hakikatin zerresini, batılın küresinden üstün tutana
Ne mutlu!
Geçmişine sahip çıkana
Ne mutlu!
Geleceğine ışık tutana
Ne mutlu!
Her daim ufka ve ufkun ötesine hedef koyarak hakikat ve ahlak manifestosuyla yollara düşene,
Ne mutlu devletini, vatanını sevmenin önemini bilerek milli duruş ve milli görüş çizgisini bozmadan devletine hizmet edenlere.
Kaybettiğimiz tüm canlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim.
Kusurumuz olduysa affola.