Öğrenmek hayata iyi bakmakla başlar. Baktığını merak etmekle, her gün yeni bir bilginin açlığıyla, yeni bir şey öğrenmenin hazzını yaşarız. Evet cehalet en büyük düşmandır.
İnsan yaratılış itibariyle bilmeye, kendisine görüneni öğrenmeye meraklı bir yapıya sahiptir. Zamanla ilgisi yoktur bilginin, onun içindir ki öğrenmenin yaşı yoktur derler. İlim sonsuz bir okyanustur, bir şeyi bilmek demektir. Elbette her insan bu okyanustan kapasitesi kadar faydalanabilir.
Kutsal kitabımızın ilk emrinin ‘Oku’ olması da; okumanın gerekliliğinin önemi vurgulanmıştır. Okumaktan kasıt metinsel okuma olarak algılanmamalı sadece, bunun yanında varoluşumuzun sebebi, sahip olduğumuz ve olmaya çalıştığımız değerlerimizi, doğamızı, kainatımızı bütünüyle anlamaya çalışmaktır. Çünkü sadece okumak yetmez. Okuduğunu anlamak, bütünleşmenin ve bilginin nasıl öğrenilmesi gerektiğini de ifade eder. Varoluşumuza dair bir bilgiye ulaşamıyorsak okumanın da manası gerçekleşmez. Kitaptan kuru kuru okunan bilginin faydası olmaz, insan o bilgiyi kendiyle özdeşleştirmeli. Bizde de modern okuma algısı burada takılıp kalıyor maalesef. Okumanın sadece fizik, kimya, matematik olduğu varsayılıyor ve mecburi yapılana dönüşüyor zihinlerde bir süre. Böyle bir bilginin de kimseye faydası olmuyor. Keza olsa bile “ben bilirim” tavrıyla ukalalığa dönüşüyor. Maalesef son zamanlarda gördüğümüz, şahit olduğumuz belki de bizzat yaşadığımız birçok olay dehşet derecesinde. Çok hızlı bir değişim yaşıyoruz. Yüzlerce üniversiteli, bilim adamı, yazar ve şair var ama toplumsal fayda sağlamıyor maalesef, “Ben bilirim her şeyi’’ tavrıyla sadece kafaları karıştırıyorlar. Oysaki toplumu bilgilendirip hakikatle aydınlatmak olmalı, kibir abideliği bilgiyi içinde barındırmaz.
Teknolojiyle birlikte maddi yönde bir gelişme yaşarken manevi yönde bir buhrana sürükleniyoruz sanki. Bundan dolayıdır ki bulunan her yenilik insan yararına olmuyor, teknolojik gelişmelerin içinde boğuluyoruz, makineleşip, yalnızlaşıyoruz. Bilmenin de bir kuralı var. Doğruyu ve faydalı olanı bilmek gerekir. Yararı olmayan bir bilginin hükmü de olmaz. Kainatın en değerli varlığı insandır. İnsana, yaratılırken akıl yetisi verilmiştir. Düşünebilmek ve anlamlandırabilmek için. Hayatın anlam kazanabilmesi için insanın önce kendini keşfetmesi gerekir. Ancak bu şekilde insan kendini de tanıyabilir. Ve eğer kendini tanırsan hayatı anlamlandırabilirsin. İyi bir insan olmadan hangi konuma gelirseniz gelin ortaya güzel bir kişilik çıkaramazsınız.
Kendini iyi tanıyan insan, hayatını da doğru yaşar ve iç huzurunu da bulan kişidir. Hayatını yönlendirmesini bilir, neyi nasıl yapacağını, kendisi için doğruyu ve yanlışı muhakkak ki iyi bir şekilde planlar. Bilmeyen insanın kendine; neyi, nasıl yapacağını bilmezken bir kısırdöngünün içinde hep aynı şeyleri sorgulayıp durur ve hayatından tat alamaz. “İlim kendini bilmektir” demiş Yunus Emre, kendimizi bilmek ve tanımak hayatımızın en önemli görevi olmalı.
– Ben kimim? Sorusunu kendine sorduğunda cevabını bulmak, niçin yaratıldığının şuuruna varması, hayatın maksadını anlaması… KENDİNİ BİLMEK … sayfalarca yazı yazılabilir bunun üzerine ama biz Hacı Bayram-ı Veli’nin dizesiyle bitirelim… SEN SENİ BİL SEN SENİ…