Geçmiş zamanın birinde kendi çapında "zengin" olan bir beyin güzel bir kızı varmış. Kızını o kadar çok severmiş ki hiç kimseye vermek istemezmiş. 

Fakat gün gelmiş, çatmış...
Kızına talip olanlar günden güne artmaya başlamış.
Kızını kimselere vermek istemeyen bey, içinde bulunduğu durumu kara kara düşünmeye başlamış.
En sonunda aklına bir çare gelmiş. 

Bir bilmece hazırlamış ve bilmeceyi doğru cevaplayan ilk kişiye kızını vereceğini duyurmuş. 

Her gelen görücüye sormaya başlamış.
" Su kaynarken ne ses çıkarır? "
Kimi lıkır lıkır demiş,
Kimi fokur fokur demiş,
Kimisi ise tıkır tıkır demiş.
Fakat kimse bilememiş. 

Ama gelen görücüler arasında bir de kızın sevdiği oğlan varmış. 

Bilmecenin cevabını bulamayacağını anlayan bu oğlan, bir gün kızın ona olan sevgisini kullanarak kızdan bilmecenin cevabını babasından öğrenmesini istemiş.
Kız da sevdiği kişiyle evlenmenin hayalini kurarak  babasının ağzını aramaya başlamış. 

Kızına çok çok düşkün olan bey dayanamamış bilmecenin cevabını söylemiş. 

"Su kaynarken benden bana der " demiş.

Yani su dermiş ki;
Yağmur olmasaydım bulutlardan toprağa düşmezdim.
Toprağa düşmeseydim ağaçlar olmazdı.
Ağaçlar olmasaydı odun olmazdı.
Odun olmasaydı beni yakan bu ateş olmazdı. 

"Bana ne olduysa benden bana oldu" der demiş. 

Babasının ağzından bilmecenin cevabını alan kız koşa koşa sevdiği oğlana bu cevabı yetiştirmiş. 

Bir dahaki gün tekrar beyin yanına görücü olarak gelen oğlan ve ailesi bilmecenin cevabını beye iletmiş. 

Durumu anlayan bey hem kızından ayrılacak olmanın üzüntüsüyle hem de yaşadığı durumun kırıklığıyla yüreği sızlayarak
"Benden bana, benden bana"
diyerek kızı vermiş. 

Velhasıl işte bizlerin
yaşatmaya,
yaşamaya,
geliştirmeye 
çalıştığı eğitim de her dönem 
"Benden bana,benden bana"
diye kaynamakta. 

Geçen hafta yazdığım yazıda hikayedeki Davut ' u İbrahim yapmak için gösterilen emekten ve de hikayeyi baştan başa düzeltebilmek adına verilmesi gereken çabadan, gösterilmesi gereken destekten naçizane bahsetmek istemiştim.
Hatta ve hatta esnafın, sanayicinin sanatkârın, zanaatkârın, eğitimcilerin...
Velhasıl bölgemizdeki tüm herkesin bir yumruk olup en azından Çerkezköy'ümüzdeki öğrencilerimizin geleceği için bir şeyleri değiştirebilmenin, değiştirebilecek olmanın umudunu paylaşmıştım. 

Fakat gördüğüm o dur ki; 
Bizler,
"tüm herkes" tek bir yumruk olsun derken eğitim camiamızın bizatihi kendisi çoktan fraksiyonlara ayrılmış bile.
Baltayı kapan ağaçlara girişmiş bile.
Bir çoğu hikayeyi düzeltmek yerine hikayeyi tamamen silmeye and içmiş. 

Ne diyelim inşallah hikaye düzelir.
Yok eğer hikaye tümden silinecekse inşallah yeni hikayeler tamamen doğru olur.
Aksi halde eğitim
"Benden bana benden bana"
demeye devam edecektir. 

Kusurumuz olduysa affola.