“Çay kadeh de dide-efrûz olmalı, lebrengü, lebrizû, lebsûz olmalı.” ‘Yani küçük ve şeffaf bardakta sunulmalı. Dudak renginde olmalı, dudağına kadar dolmalı ve dudağı yakmalı’ der çayın keyfini sonuna kadar yaşamış olan atalarımız. Çaylar geldi mi, ortam birden ısınır, herkes gevşer. Demlendi mi tavşankanı çaylar, höpürdettin mi iki yudum, dertler sanki uçuverir desek abartmış mı oluruz. Hayatımızın olmazsa olmazı çayı yazalım bugün…
Herkesin bu hayatta bir şeylere tutkusu vardır illaki, tıpkı bazılarımızın çay tutkusunun olduğu gibi. Galiba çayın herkese iyi gelen bir yanı var. Sakinleşmek, mola vermek, sohbet etmek, dostluğu pekiştirmek, hayatı renklendirmek için çay içiyoruz. Kimine göre alışkanlık, kimine göre bağlılık, kimine göre yaşamı tarif ederken kullandığımız ayrıntılardan biri... Çay içmek için bahaneye gerek yok bence. Çay hep var. Dünyanın neresinde olursanız olun severek içeceğimiz çay; kışın o sıcacık ve güzel kokusu ile içimizi ısıtırken, yazın soğuk çay ve kokteyl tarifleri ile günün koşuşturmasının yorgunluğunu alır adeta. Çayın enerji değeri çok düşük. Çay içerek beslenmek mümkün değil. Ama çay içerek zihni uyanık tutmak, bin bir derde deva özelliklerinden yararlanmak hep var.
Bu arada çay deyip geçmeyin hazırlama aşaması var bunun birde, herkes demlese de aslında işi ehliyle yapan çok az kişi vardır. Çay da emek ister elbette. İyi bir çayın demlenmesi aslında birkaç dakika ile sınırlı olsa da kıvrık yapraklar açılıp içlerindeki çayın ruhunun suya geçtiği anda demlenme hemen durdurulmalı. Demlikteki çay çıkartılıp atılmalı. Bu da yetmiyor tabi ki. Demlik önceden ısıtılmalı. Çayın suyu mutlaka yumuşak huylu, kireç sertliğinden uzak, tatlı bir su olmalı. Su tam kaynama noktasında iken hemen alınıp demliğe aktarılmalı, yoksa fazla kaynayan su oksijenini yitiriyor, özgün tadından uzaklaşıyor, o eski iyi su olmaktan çıkıyor. Bütün bunlar işin sadece bazı temel noktaları. Bir de ayrıntılar var elbette. En yeni harmanı olmalı mesela. Deminin tutturulması hem el alışkanlığından hem de tanıdık bir çay olmasından geçer. Ben mesela, beklemeyi sevdiğimden midir nedir, çay mutlaka demlensin isterim, uzuuun uzadıya hem de, kırmızısı tam oluncaya kadar o tanıdık koyu kıvamda. Çay tadını topraktan aldığı gibi, toprakla da tadını pekiştirsin isterim demlenirken sabırla. Semaverden içmeyi severim mesela, hele de odun ateşinde demlenmiş çayın tadını bildiğimden, üşenmem beklerim çünkü sıcağı bambaşka oluyor, kırmızısı da. Ateş ve su dengesini tutturmak için tecrübe gerekiyor. Çok ateş oldu mu, iyi demlenmiyor. Dengesi şaşıyor. Özentisizce yapılan çaydan 10 tane içsen doymuyorsun, emek vererek yaptığın çaydan 2 tane iç, üçüncüye gerek duymuyorsun. Tadı enfes, doyamıyorsun.
Kahvaltılarımızın da eşsiz vazgeçilmesi yine o, çaysız kahvaltı mı olurmuş? Hele sohbet ne mümkün? Aksini kimse teklif bile edemez. Sevincini, üzüntünü, tesellini çayda ararsın. Güneş açar çay demlersin, yağmur yağar çay içersin. Hem sıkı arkadaştır, hem de yalnızlığının da dostu... hangimiz fonda sevdiğimiz bir müzik ve iyi demlenmiş bir çay ile saatlerce bir odada kalmayız ki…
Stephan Reimertz 'Çayın Kültür Tarihi'nde şöyle der: 'Bir konu hakkında ne kadar çok şey bilirsek, ondan aldığımız keyif de o kadar artacaktır.' Bu yargıyı şu cümleyle tamamlıyor: 'Bizi daha kültürlü yapan her şey, bizi daha insan kılar.' Dünyaya tanıtılması gereken bir kültür.
Dem gelir, gam gider, çay ne, say ne? Ülke olarak milli içeceğimiz haline gelmiş olan çayı bol bol içelim.